Bilim tarihine seyreltik bakış I

-
Aa
+
a
a
a

Ben Aristotelesçiyim.Kimileri ise Platon aşkı ile yanar tutuşurlar.Platon belayı temsil eder. Bela Devlettir.”En iyi devlet, en iyi devlet başkanı,” der Platon. Yani Eflatun.Rengi batasıca.Zira Platon Platon olarak kalmaz. Yeni-Platonculuğa değişir. Arap düşün tarihine sızar. İslamın sözde en büyük düşüncede en zararlı filozofu Farabi’yi ele geçirir. Devlette ''iyi'' düşüncesi İslamın oyuncağı olur. En iyi kimdir? Bu sorunun İslamda tek cevabı vardır.Peygamber.O zaman devletin başı peygamber olacaktır. Platon’un en iyi devlet başkanı ''Filozof-kral'' iken Farabi’ninki “Peygamber” olur.İyi de, Filozof-kral geniş zaman başkanıdır. Hep var olmuş, Ortaçağda ise Kilisenin eline geçmiş kimi zaman Papa, kimi zaman Kardinal hazretleri olmuştur da, peygamber hep yoktur ki.İşte orada Farabi çözümü “İmam” ile getirir. İbn-i Sina bunu daha da açar. Bugünkü Ayetullahların, Hocaefendilerin temelinde bu felsefe yatar.İslam Platon’u sevmiştir. Tanrı “Ne Aldanır Ne Aldatır,” dolayısı ile Tanrının dünyadaki uzantısı peygamber de, onun devamı olan imam da Nec fallit nec fallitur - ne aldanır ne aldatır)”Büyüklerimiz bilir.”

 

Türk halkı Platon’u böyle özümsemiştir. Platonculukta sizin düşünmenize gerek kalmamıştır. İmam düşünecektir çünkü o ''Filozof-kral''dır.İslam Platon’u alırken Aristoteles Avrupa’ya Hıristiyan dünyasına kalmıştır.Platoncu ”Noverim me, noverim te...” der.Kendimi bilince seni bilirim, seni bilince kendimi bilirim.İnsan ruhunu araştırır. Nüfuz eder. Yerine kendini koyar. Senin yerine karar verir.Platoncu matematikle ilgilenir. Duyulur ve tutulur şeylerdeki hakikati hiç sevmez.Duyulur ve görülür ve hatta elle tutulur dünyada duyulmaz görülmez ve elle tutulmaz ruhun, erişilmez tanrının peşinde koşar.Platoncu için tanrının varlığını kanıtlamanın en güzel yolu kalbinizdeki “Ya varsa” kuşkusudur.Ya Aristotelesçilik ne o zaman....O felsefe olmaktan çok bilimdir. Dince mahzurlu bilim üstelik. İlk önce Kilise Aristoteles Fiziğinin okutulmasını incelenmesini yasaklar. Öğretilerinin dine zararlı etkileri saptanmıştır.Aristoteles’e gelmiştik. Ama canım az daha Platon’u yerden yere vurmak istiyor. Platon ile Aristoteles’i bence en iyi ayıran yaklaşım öğretim ve akıl olgularında yatar.Akıl Platon’da herşey gibi ruhanidir. Kelime aslında tam bu değil. Ruhani yerine, felsefe ile ilgilenenler tinsel deyimini tercih ediyor. Aristo ise aklı bir varlık gibi ele alır ve ikiye ayırır. “İşleyen akıl ve işlenen akıl.” İlki öğreticiye, ikincisi ise öğrenene aittir bu akılların. İşleyen akıldan işlenen akıla doğru bir akım oluşur öğretme eylemi boyunca. İş burada da kalmaz. İşleyen akıl ayrıca yoktan bilgi üretir. Platon’da ise zurnanın zort dediği yer burasıdır.

 

Mütecessis olacaksın ki kuşkulanasınBilgi üremez Platon’da. Öğretilenin dışında hiçbir şey bilinemez Platonca. E bunu da tabii tam tersi olan “Bilinenin dışında hiçbir şey öğretilemez” doğrusu takip eder.İslamın en sevdiği kaide de burada yatar. Bu kaide yeni bilgi üretmeyi yasaklar. Yeni bilgi üretmenin tek yolu ise meraktır.Tecessüs yani.Mütecessis olacaksın ki kuşkulanasın.Kuşkulanacaksın ki sorgulayasın.Sorgulayacaksın ki yeni bilgi üretesin.İşte bilim ancak bu temel üzerinde ilerleyebilir.İşte din ancak bu temel üzerinde gerileyebilir.Birilerinin nasırına basacağım gene.Ne yapayım.Basacağım işte.Din kaide koyar.Saçınızı örtün. Ama sadece kadınlar örtsün.Boşlukta birileri tutunacak yer ararken dini bulur.Kaide bellidir.Örtün......Örtünürler.Ama herkes kafasına göre örtünür.Kimi türbanKimi başörtüsüKimi çarşaf.Din tecessüsü sevmezBırakın sevmeyi yasaklarÇünkü Platon öyle emretmiştir.Düşünen düşünecek. Filozof - Kral düşünecek. Peygamber düşünecek.Gerisi itaat edecek.Tecessüs olursa, merak olursa;Ya niye erkekler örtmüyor diye sorulursa.Erkeklerin gözü şehvetle bakar da kadınlarınki bakamaz mı, diye sorsa.Bez icat edilmeden önce ne örtülürmüş, diye düşünse.Madem sakıncalı, Allah niye kadını örtüsüz yaratmış...Hatta niye yaratmış diye düşünse....İşte o önce meraka sonra günaha girer.Platon Allah’ın belasıdır.Gerisi sadece takip etmiştir.Farabi Allah’ın belasının İslami kopyasıdır.Pis bir taklitçi...

 

Nerde kalmıştık?

Bilgide sanırım. Aristoteles’te bilgi aklın yani işleyen aklın kendi kendine verdiği ders ile ürer; yani düşünce ile. Aristoteles’te düşünce ruhtan varlığa akışkan, Platon’da düşünce de ruhanidir. Aristo düşünceye büyük saygı duyar. Düşünmeye zorlar insanı.Aristo için insan”Animal rationale mortale” yani”Mantıklı düşünen ölümlü hayvan”dır.Platon’da insan ile ilgili her şey ruh iken, Aristoteles’te insan ile ilgili herşey doğadır.Aristoteles için;Tanrı insanı yaratır ve doğaya emanet eder. Ondan sonra herşey doğaya aittir.Onun için severim Aristotelesi. Herşeye burnunu sokan tanrısı yoktur.

 

Matematiğin doğayla evlendiği nokta

Aristoteles ile Platon’dan ne felsefe ne de bilim çok uzun zaman kurtulamamışlardır. Dinin Platon etkisindeki baskıcılığının da yarattığı huzursuzluk ve korku, insan beyninin esaretini Ortaçağa kadar taşımıştır. Ne enteresandır ki bu baskıya hafif de olsa başkaldırının bir bölümü Kilisenin bağrından kopup da gelmiştir. Hatta birçok bilim adamının aşırı dindar olduğu zamanlardır bu zamanlar.Gerek Aristoteles gerekse Platon bilimin kuramsal sınırlarında oynaşmış ama, akıllarına bir türlü deneysel kanıtlara ulaşmayı getirmemişlerdir.Çocuk da mı olmamışlar bunlar acep? Hiç oyun da mı oynamamışlar?Tüm fiziksel deneyler çocuk oyunlarının içerisine gizlenmişlerdir halbuki.Crombie hazretleri buyurmuş ki;”Olguları tam bir pratik disiplin içerisinde düzene sokmak için kuramın nasıl kullanılacağını anlamak yolundaki çabanın başlıca sonucu, bilimdeki tek ‘gerçek ölçütünün’ mantıksal tutarlılık ve deneysel doğrulama olduğunu göstermek olmuştur.”Buradaki deneysel doğrulama bilimin felsefeye başkaldırısı olarak nitelenebilir kanımca.Yatakta felsefe yapma devri bitmiştir filozoflar için.Ama bu yol kolay bir yol değildir. Herşeyden önce bilim adamı tapınılan iki filozofa başkaldırma cesaretini kendinde bulacaktır.Quod quid est...Ne ise odur...Cesaret buradan yola çıkar. Şeylerin nedeni bıkkınlık vermiş olacak ki şeylerin nasılına yelken açar Ortaçağ bilim adamları.Nasıl tarif ister.Nasıl uygulama ister.Nasıl tutarlılık ister.Bir yaptığını bir daha yaptığın zaman aynı sonuç çıkmıyorsa şişersin bu felsefede. Metafizik sorular olgular arasında bağlantı kurarak aklı şekilleyen bilimsel soruları dövmeye başlar işte tam bu sıralar.Bu sıralar Aristoteles’in ilk dayaklarını yemeye başladığı sıralardır aynı zamanda. Platon felsefesi matematiğin gücünü kullanmaya başlamıştır.Siz hiç matematiğin esiri olduğunuzu biliyor muydunuz?Kolunuzu kaldırmanızın, başınızı oynatmanızın, kaşınızı gözünüzü kırpıştırmanızın, şeklinizin, şemalinizin hepsinin birer matematik modeli olduğunu, x, y, z’den ibaret bir rakam ve harf dizisi içerisinde ayak ayak üstüne atabildiğinizi, biliyor muydunuz?İşte burası matematiğin doğayla evlendiği noktadır. İyide matematiğin özümlenmesi için ya sentez ya analiz yeterliyken doğanın özümlenmesinde bunlar neden yetersiz kalmaktadır?Sorunun cevabı, nicelikten ibaret matematiğe karşın hem nicelik hem nitelik taşıyan doğanın gene kendisinde yatmaktadır. O zaman doğa da sentez ve analiz yerine resolution ve composition yöntemleri kullanılmasını zorunlu hale gelir. Bu yöntemler ise bizi kulağımızdan tuttukları gibi deneylerle yüzyüze getirirler. Bu çalışmalarda Roger Bacon en çok borçlandıklarımızdandır.Ortaçağ bilimin en fakir sürecinin yaşandığı çağdır. İncilin yaratıcı-Tanrı anlayışı beynin ilerleme hızını kontrol altına alacak en etkin frenlerle donatılmıştır bu tarihlerde. Bulabildiğiniz tek şey olan yüksek el emeğinin arkasına sığınmış üç beş pratik ilerlemeden başka hiçbir şey olmamıştır bu süreçte. Malın eksikliği ise ticaret erbabı için kıymetli emtia anlamından başka bir şey taşımadığından zaten, ticari kârlar da yeterliliğini korumuşlardır. Dünyayı cenetteki mutluluğa geçit ve sınav yeri bilmekten bir karış öteye gitmeyen Ortaçağ ilgisizliğin bitmesi ile ancak cennetin bir bölümünün deneylerin ayağının altında olduğunun anlaşılması sağlanmıştır.

Zaten deneylerin koluna girdiği bilim de bu tarihten itibaren dini iteleyip kakalamaya başlamış, en sonunda laiklik çizgisine hapsetmiş ve insanları rahip elbiselerine korkarak değil gülümseyerek baktıkları aydınlığa kavuşturmuştur.Bu arada bizimkiler ne yapıyordu diye soracak olursanız, tek bilimsel gelişmemizin kardeş katliamına cevaz veren padişah fetvası olduğunu itiraf edebilirim.Gene de Hezarfen Ahmet Çelebimizin deliliğini unutmayalım.Yeni Platoncu Robert Grosseteste kimi hayvanların boynuzlarının nedenini tümüyle Aristotelesçi dört nedene bağlarmış.Bir gün bu nedenleri öğrenirsem söz ilk size söyleyeceğim.Anlatmak istediğim, Yunan felsefesinin artıkları ile doğa bilimlerine metodolojik bakma çabalarının nelere ne kadar uzanabildiği.